Genellikle bir bakteri ya da virüs tarafından akut kulak iltihapları meydana gelir. Östaki kanalı yoluyla bu iltihaplar boğazdan orta kulağa geçerler. Orta kulağa yerleşen mikroplar çok hızlı bir şekilde çoğalır ve mukozanın şişmesine sebep olurlar. Kapanan tüp yüzünden orta kulak hava alamaz, basınç düşer ve kulak zarı iç tarafa doğru çekilir. Kulak zarı esnekliğini yitirir ve bu durum ses iletimine zarar verir. Erken dönemde bu hastalığın belirtileri sonucunda muayene yapıldığı esnada kulak zarının şiştiği fark edilir. Orta kulağın içi iltihapla dolmuştur. Zar delindiği zaman orta kulakta biriken iltihap kulak akıntısına sebep olur ve sıvı kendini dışarı atar. Eğer uygun bir tedavi uygulanmazsa hastalık ilerleyebilir ve başka sonuçlar da doğurabilir.
Bağışıklık sistemindeki yetersizlik, üst solunum yolu hastalıkları, burun hastalıkları, orta kulakta çok fazla miktarda bakteri meydana gelmesi ve östaki borusunun fonksiyonunda meydana gelen bozukluklar, akut orta kulak iltihabının sebepleri arasında sayılabilir. Kulakta ağrı meydana geliyorsa, bulantı ve kusma durumu varsa, kulak tıkanması veya akıntısı varsa ve işitme kaybı da söz konusuysa hemen bir doktora görünmekte fayda vardır. Akut kulak iltihabının yanında bir de kronik kulak iltihabı vardır. Kronik orta kulak iltihabına sebep olan bakteri ve virüsler, akut orta kulak iltihabındakilerden farklıdır. Östaki borusunun sağlıklı çalışmasına engel olan bir faktör, kronik orta kulak iltihabına neden olabilir. Kronik orta kulak iltihabı kulak zarında ve orta kulakta devamlı bir zarara sebep olabilir. Rahatsızlıkta genellikle başlarda acı ve ateş olmaz. Kulak içindeki zonklama uzun bir süre devam edebilir. Üç aydan daha fazla süren ve kulak zarında kalıcı bir deliğe sebep olan durumlarda kronik orta kulak iltihabından bahsedilebilir. Akıntısız kolesteatomsuz kronik kulak iltihaplarında kulak zarındaki delik iltihap geçmesine rağmen kapanmamıştır. Tedavide öncelikle ilaç yardımıyla iltihap kurutulur ve kulak zarındaki hasar giderilir.
Akıntılı kolesteatomsuz kronik kulak iltihaplarında iltihap ilaçla kurutulsa bile yeniden akıntı başlar. Bu durumda hasta ameliyat yoluyla tedavi edilir ve bu ameliyatın derhal yapılması gerekir. Kolesteatomlu kronik kulak iltihaplarında ise orta kulakta bir cilt mevcuttur. Bu cilt büyür ve dokulara zarar vermeye başlar. Bu durumda da tedavi yöntemi ameliyattır ve vakit kaybetmeden yapılması gerekir.
Kulakta Kireçlenme
Orta kulakta ve iç kulakta oluşan kireçlenmelere genellikle kulak kireçlenmesi adı verilir. Tıp alanında ise otoskleroz adı verilir. Görüntüde herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen kemikçiler üzerinde kireçlenme oluşumu sonucu işitme sorunu yaşanmasına kulak kireçlenmesi diyebiliriz. Kulak kireçlenmesi genetik bir hastalıktır.
Bu hastalığın sebepleri bilinmez. Yapılan araştırmalar bu hastalığın daha çok kadınlarda görüldüğüne işaret etmektedir. Bu hastalığın günlük yaşantımız ile ilişkisi olmadığından sebeplerini belirlemek güçtür. Çok nadir olarak iki kulakta birden kulak kireçlenmesi meydana gelse de genel olarak tek kulakta oluşur. Genel olarak orta ve üstü yaşa sahip kişilerde görülür ancak nadir de olsa genç kişilerde de rastlanan bir hastalıktır. Genç kişiler için bu hastalığı fark etmek daha zordur, o yüzden hastalık genç yaşta da başlasa aslında kişi 30 yaşından sonra yaşadığı işitme problemleri sonucunda kulak burun boğaz doktoruna başvurarak bu hastalığı yaşadığını öğrenir. Kulak kireçlenmesinden sonra kulakta akıntı ve ağrı meydana gelmez. Genellikle kulak kireçlenmesi yaşayan insanlar bir kişiyle yüz yüze veya telefonda konuşurken karşı tarafı daha az duyduklarını veya hiç duymadıklarını söylerler. Çok nadir olarak kulakta meydana gelen çınlama da şikayetler arasındadır. Çoğunlukla insanlar kulakta işitme kaybı şikayetiyle doktora başvururlar. Doktora başvuran kişiye kulak muayenesi uygulanır ve kulak zarı incelenir. Kulak kireçlenmesi sonucunda kulak zarının görüntüsünde bir farklılık meydana gelmediğinden işitme testine geçilir. İşitme testi kulak kireçlenmesi hakkında doktorun fikir sahibi olmasını sağlar ancak kesin olarak tanının konması ameliyatla olur. Zor bir ameliyat değildir ancak çok düşük de olsa işitme kaybı riski mevcuttur. Zaten ameliyatı yapan doktor bu riskli durumu fark ederse ameliyatı sonlandırır. Ameliyat esnasında kireç temizlenmez, kireçlenen bölge tamamen alınır ve yerine protez konur. Ameliyat sonrası genellikle ağrı olmaz ama az da olsa baş dönmesiyle karşılaşılabilir.
Bazen insanlar bu hastalığı öğrendikten sonra ameliyat olmaktan çekinirler. Bu gibi durumlarda doktorlar hastalarına işitme cihazı kullanmalarını önerir. Ancak işitme cihazının kullanılması tedavi olunduğu anlamına gelmez. Bu cihazlar sadece hastanın işitmesine yardımcı olurlar. Hastalığı ortadan kaldırmazlar. Hastalık ilerledikçe cihaz yetersiz kalabilir.
Menier Sendromu
Kulakta labirent denilen iç kulaktaki sıvının miktarında meydana gelen artış sonucunda labirent zarına basınç olur ve zar bozulabildiği gibi yırtılması da mümkündür. Bunun sonucunda da işitme kaybı ve denge problemleri yaşanır. Menier sendromu hastalığının nedenleri bilinmez. Bu hastalığın belirtilerini şiddetli yaşanan baş ağrıları, bulantı, kusma, kulak çınlaması, işitmede bozukluklar ve işitme kaybı olarak saymak mümkündür. Menier sendromu dönem dönem ortaya çıkar. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler arasındaki süre birkaç yıl, bir hafta veya bir saat bile olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemlerde şikayetler git gide ağırlaşır.
Bu belirtileri yaşayan kişilerin vakit kaybetmeden bir göz doktoruna başvurması gerekir. Doktor hastaya çeşitli testler uygular. Bu testler sırasında kulağa soğuk ve sıcak su verilir. Gözdeki hareketlenmeler incelenir. Test esnasında farklı sıcaklıktaki suların kulağa verilmesiyle işleme devam edilir ve her sıcaklık değişiminde gözdeki hareketlerin yaşadığı değişiklikler de beraberinde değerlendirilir. Bazı insanlarda ara ara kriz görülmesiyle beraber sayıları az da olsa tamamen sağırlık durumuyla karşı karşıya kalan kişiler de vardır. Doktor hastadaki bulantı ve kusma şikayetlerinin azalması için ilaç verebilir. İdrar sökücü ilaçlar verilerek vücuttaki sıvı miktarının azaltılması da mümkündür. Menier sendromunu yaşayan hastaların alkol, nikotin ve kafein tüketimini azaltması gerekmektedir. Şiddetli olarak geçirilen krizler insanlarda gerginliğe sebep olabilir, bu gerginlikleri de azaltmak için hastalara sakinleştirici ilaçlar verilebilir. İlaç tedavilerinin yararlarının zamanını saptamak zordur. Zira menier sendromu kendiliğinden de yok olabilen bir hastalıktır. Alınan ilaçlar sonucu krizlerin verdiği rahatsızlıklar giderilemezse cerrahi müdahale gerekebilir. Ameliyat yardımıyla labirent zarında meydana gelen basınç etkisiz hale getirilir. Nadir de olsa dengenin kontrolünü sağlayan sinirin kesilmesi de mümkündür. Hastanın şikayetleri çok fazla arttığında ve işitme kaybı yaşandığında, iç kulağı tamamen ortadan kaldıran bir uygulamanın gündeme gelmesi de söz konusu olabilir.
Menier sendromu her iki kulakta birden görülüyorsa tedavi biraz daha zordur. Krizlerin ve şikayetlerin azalması için ameliyat uygulaması zayıf kulağa yapılır. Bu tip ameliyatlarda iç kulağın denge sağlayan kısmı ortadan kaldırılırken işitmeye yarayan kısmının korunması amaçlanır.